8 Ağustos 2011 Pazartesi

Ege Akdeniz Turu 1. Gün

Mevsim yaz olunca insan tatil yapmak istioy tabi; ben de Bodrum, Kaş tarafını hiç görmemiştim. Sadece küçükken Fethiye, Marmaris'e gitmişim ama bir şey hatırlıyorum dersem yalan olur. Bu nedenle turumuzu bu güzargahta yapmaya karar verdik.
Sabah biraz geç bir başlangıçtan sonra Kuşadası üzerinden Söke'ye geçtik. Kuşadası üzerinden dedim ama hemen düzelteyim Kuşadası içinden. Sağ olsun navigasyon cihazımız bizi ana yoldan götürmek yerine Kuşadası sahilini dolaştırdı. Sonuçta amacımız gezmek olduğundan buna pek takılmadık. Sökeden sonraki durağımız denize girmek için Didim'di. Geç uyanmamız sebebi ile biraz geç kalınca deniz sefamız da kısa sürdü. Altınkum'da denize girene kadar 1 saat kadar dolaşıp üstümüzü değiştirebileceğimiz bir yer aradık. Uzunca uğraş sonunda bir sokak kenarında üstümüzü değiştirip denizin yolunu tuttuk. Pazartesi olmasına rağmen oldukça kalabalık bir denizdi. Hem sıcaktan hem de kalabalıktan fazla kalmadık. Deniz işini tamamladıktan sonra 3. plajın yolunu tutup fotoğraf çekildik.
Didim semalarındaki görevimizi tamamladıktan sonra sıradaki durak Bodrum'du. Bodrum yolu malum görülesi bir yol. Önce Bafa Gölü karşılıyor sizi. Yol, çalışma nedeniyle biraz kötü çoğu yerde tek şerit; ama kendinize bir yer bulup durabilir ve Bafa'nın fotoğraflarını çekebilirsiniz. Bodrum'a Milas üzerinden geçerken Milas sokaklarında durup konserve barbun pilaki ile karnımızı bir güzel doyurduk. Malum aç ayı oynamaz =) Milas'da yemek yemek için ara sokaklarda dolaşırken o güzel tarihi evlerini de şans eseri gördük. Programımızda yoktu; ancak gidilirse mutlaka görülmesi gereken yol üstü duraklarından bir tanesi Milas. Milas üzerinden asıl hedefimiz olan Bodrum'a ulaştık. Bodrum'da büyük bir kalabalık ve trafik bekliyordum, ama beklediğimi bulamadım. Tabii ki in ve cinin top attığını söyleyemem ama akın akın insanlar da yoktu. Güneşin tepeden biraz inmesi ve esintinin başlaması için bir kafede oturup bir şeyler içtik. Baktık hava serinlemiş kendimizi hemen Bodrum sokaklarına attık. Merkezi gezip Kale'ye gittik. Bol bol fotoğraf çekildik.
Kaleden bir kaç hediyelik aldık. Bale festivali daha başlamadığından izleme şansımız olmadı; ama moralleri bozmadık. Güneşi batırmak için uç tarafa Gümüşlük'e doğru yola çıktık. Gümüşlük'ü biraz geçtikten sonra kendimize tepede bir yer bulup yerleştik. Sandalyelerimizi çıkartıp güneşi batışına karşı konserve fasulye pilaki keyfi yaptık. Eee fotoğraf çekmeden olmaz tabi.
Gümüşlük Klasik Müzik Festivali'nin olduğu alana park edip, konser alanına bir göz attık. Malesef fazla küçük ve sıkışık bir yer. Bu nedenle biz oradan biraz daha yürüyüp Gümüşlük sahiline vardık. Yolunuz buraya düşerse kesinlikle uğramanız gereken bir mekana rastladık. Masaları denize 30 santim ile 4 metre arasında değişen dalga sesleri arasında arkadan gelen hafif müziğin insanı dinlendirdiği ve fiyatları da çok uygun olan bir mekan burası. Az kalsın adını unutuyordum: Jazz Cafe. Yolunuz buraya düşerse mutlaka gelmelisiniz; eğer yolunuz düşmüyorsa da mutlaka yolunuzu buraya düşürmelisiniz.
Birinci günün son durağı burasıydı bizim için; buradan sonra arabaya binip koltuklarımızı yatıracak ve güneşin doğmasını bekleyeceğiz tabii ki uyuyarak. Yarın yine keyifli bir yolculuk bizleri bekliyor olacak. Gezi kardeşimin yazısına buradan ulaşabilirsiniz. İkinci günde görüşmek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder